28 Kasım 2012 Çarşamba

Zannedersin ki

Nereden çıkı verir tesadüfler insanların karşısına..Bir gün, bir saat, bir yıl, hiç ummadığın anda, bir muz kabuğuna basıp dünyanın altından kayıp gitmesi gibi. Olması gereken, o ana kadar yoğunlaşıp bir yemek gibi ki bu yemeğe Türlü diyelim, yazı-kışı fark etmez, böyle altı kısık ateşte hiç yormadan o bütün sebzelerin yoguşup bir bütün haline gelip, lapa olmadan ve aslında tesadüf de olmayan bir şekilde annemizin sıcak gülümsemesiyle, güzel bir sunumla önümüze konulması.
Murphy denilen bir amca var, diyor ki saçma tesadüfler insanın karşısına hep çıkar ve insanlar bunları istemeseler de yaşamak zorundadırlar. İstemeden yaşamak, zaten doğalım mı diye kim bize sormuş ki isteyerek yaşayalım. Bir ömrüm var o da bitecek bari adam gibi geçsin gitsin lafı dolanmasa da etrafta herkesin temennisi budur aslında.

22 Kasım 2012 Perşembe

kifayetsiz

İşte bundan sonra kelimeler kifayetsiz, insanlar kıyafetsiz kaldı. Kocaman bir kara delikten yeni çıkmış bir bebek misali Dolmabahçe Sarayı'nda çay içip keyif yapan derdi tasası olmayan bir emekli amca gibi oturup izliyordum semayı.

Ne kadar özgürlükse İstanbul'da yaşamak, o kadar boğuldum kenar köşeleri olmayan çevre yolunda, otobanında. Değişiktir ya Taksim, üstüne şiirler, şarkılar yazılan İstanbul'un şimdi birileri kendi imzasını atmaya başladı, içini dışına çıkara çıkara. 


Laf olsun diye yazmıyorum ama bir o kadarda laf olsun diye parmaklarımın dili şişmişçesine tıkır mıkır, denizde balık tutmaya çalışan amca gibi umut dolu, işte seni yakaladım gibi yakalayacağım seni gidi hergele balık diye tekerlemeler söyleyen, söylediğini yazıya döken biriyim..