12 Aralık 2012 Çarşamba

Farkın ne ki senin?

Pıt diye düştüğüm toprakta hiç beğenmediğim ve beğenmekte zorlandığım bir hayattayım. İnsanlar denilen yaratıklar çevremde, küçüklü, büyüklü, durmadan konuşuma denilen, yüzlerinin ortasındaki koca delikten, beni çıldırtırcasına garip dalgalar gönderiyorlar. 

Nedeni bilmediğim rüzgarlar, nedensiz açan çiçekler var, tutmaya çalıştığım uçan yaratıklar, ayaklarımı gıdıklayan yeşil çimenler, sebepli sebepsiz insanların göz yaşları var.İnsanların hepsinin kalbi kırık, kiminin elindeki oyuncağı kırıldı diye, kimi istediğini alamadı diye, kimine söylenen bir laftan, kiminin sevdiği terk etti diye, kimi hayatta yalnızlık çekiyor diye. 

Herkesin ayrı ayrı görünmez duvarları, görünmez kanlı elleri, görünmez hüzünleri var ve her güldükten sonra hüzünlerini hatırlayıp , gülücüklerinin yüzlerinde solduğunu görüyorum. Nedeni burada olmak zorunda oluşları. Bunları tatmak zorunda oluşları ve buna alıştırmışlar kendilerini. Aslında herkes farklı ama bir o kadar aynı. Bende aralarına karıştım, onlardan biri oldum belki bende ölebilirim, belki kimse beni tanımayabilir, belkide çok konuşulunurum kim bilir fakat tek bildiğim bir şey var, eğer bir kez hayata katılmayı göze alırsan seninde kalbin kırılmak zorunda, o göz yaşı sıvısı senden de akmak zorunda, o ağızdaki koca delikten sende garip dalgalar çıkarmak zorundasın, seninde duvarların olmalı, sende seni bir şekilde nedensiz saklamalısın.

Aşk, sevmek, bir olmak çok güzel dendi. Bunu duyduğum insanlar ayak gıdıklayan karıncaların bütün organlarında gezdiğini, katman katman olan lav ateşlerinin bütün iç organlarını hiç donmayackmışcasına üst üste dalga dalga gelip yaktığını, hatta üstüne çığ düşse sırf aşık olduğun, için yandığı için donma tehlikesinden bile kurtulabileceğini söylemişlerdi, koccaman gülerek. Çok hoşuma gitmişti bu düşünce, insanlar aşık olduklarında sıcak olurlar, üzgün olduklarında da sulu, garip bir anlayış aslında üşümeleri gerek değil mi? İnsanları anlamak başlı başına garip bir şey zaten.

 Ben bu dünyaya ne olarak geleyim? Erkek olup mu geleyim, yakıp yıkayım, vurup kırayım ama şefkatli olayım, merhametli olayım yoksa kadın mı olayım hırslı olayım, güzel olayım, anaç olayım, en çok kalbi kırılan olayım ve en kalın duvarlara sahip olayım. 

Ayrı bir şey daha var bahsetmek istediğim, güven diye bir şey, görünmüyor - bu insanlarda aynı ben gibi aslında, onlar görünüyor ama görünmeyen, onları çepeçevre saran ayrı bir dünyada yaşıyorlar- güven hissediliyor.Tarif edildiğine göre insan güven duyduğu kişiye duvarlarının bir kısmının kapılarını açabiliyormuş, ona gizli saklı sırlar verebiliyormuş ve güven sarsıldığında ki bu insandan insana değişiyor o zaman sarsanın vay haline. Güven duymak için yıllar geçmesine gerek varmış bazen, bazende yeni tanıdığınsa ve güven duymak istersen onun iki çift sözü de yetermiş. Peki bu sınır neymiş onu daha araştırmaktayım. Farkı ne ki bu ikisinin? İnsanlardan bunu öğrenmeliyim ama nasıl?




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder