26 Aralık 2012 Çarşamba

sakin ol

Sedefli, yumuşak renkli, kaygan bir inci istrityesinin içindeyim. Koşuyorum, koşmaktan yorulmuyorum bazen an geliyor yorulmuyorum, yorulmadığıma şaşırıyorum. Ayaklarımın altı yapış yapış olmasına rağmen hiç kötü hissetmiyorum çünkü istrityeden çıkınca zaten onlar olmayacaklar. Gerginim, yorgunum, tüm vücudum sızım sızım sızlıyor. Nefes almakta zorlanırken bir anda yığılıveriyorum o yumuşacık beyaz etin üzerine. Hani derler ya denizden babam çıksa bile yerim, sanırım bu yoğun, keskin ölü balık gibi burnumu delip geçen kokudan sonra bir daha denize bile girebilir miyim bilmiyorum. İçerisi karanlık zannediyorsunuz değil mi...Değil içerisi apaydınlık hatta kutuplardaki ışık hüzmeleri dolu içerisi. Sanırım denizin içinde değilim bu yüzden boğulmadım ve yine sanırım kumun üstündeyim çünkü dışarıdan sesler geliyor bazen ama boğuk. İstridyenin ağzı tırnak kadar açık ve oradan ışık ve hava alıyorum, dışarıdan ağaç kokularını alabiliyorum çünkü o kadar balık kokusundan sonra algım seçiveriyor farklı olanı, süper ya...Ağaç kokusunu özlemek ve onu algıladığı için mutlu olmak, burnum iyi ki varsın demek, ki 5dk önce neden burnum var diye debelenirken.
Koşmaya başlıyorum tekrar tekrar, o kadar büyük ki, sonra ayağım kayıp düşüyorum ama göğüsüm ve tüm vücudumu yönlendirerek kaymaya başlıyorum, uçuyorum sanki, karnım gıdıklanıyor, hoşuma gidiyor, gülüyorum. Bir anda yamuk yumuk kendimi görüyorum karşımda, korkuyorum, geri dönmek istiyorum ama bana doğru kayıyorum.Tırnaklarımı o kaygan ete batırmaya çalışıyorum, olmuyor, baldırlarım ve bacaklarımla başka yöne dönmeye çalışıyorum fazla bir işe yaramıyor. Gözlerimi açtığımda sanki evimdeyim ve annemin, yatmadan önce süt getirmesini bekliyormuş gibi bir hisle uyanıyorum. Karabasan gibi bir şey var üstümde doğrulamıyorum, istediğim kadar nefes alamıyorum. Anne diye bağırmaya çalışıyorum, ses tellerim izin vermiyor, komutlarım beynimden bedenime akmıyor. Yansımamı tekrar farkediyorum bu sefer suratımda çizgiler var. Boynumu kaldırıyorum yansımama el uzatabiliyorum sadece ve bir anda elimi kayaya çarpmış gibi kemiklerimi acıtan bir acıyla irkiliyorum. O benim yansımam. Kocaman devasa pembe bir inci, mükemmeliğe yakın bir yuvarlak ve benim yansımam. Başımda kan var ve bir anda vurgun gibi sağ kulağımın arkasından giren o eşsiz ağrı. Nefesim kesiliyor. Ses duymaya başlıyorum boğuk ama sanki bir anda sarfediliyor. 'Sakin ol. Bende burdayım' diye.

2 yorum: