13 Mart 2013 Çarşamba

racon

Oturdum deniz kıyısına, uzattım ayaklarımı dalgalara karşı, köpük köpük, yosunlar var yeşil yeşil, pırıl pırıl parlayan zümrüt taşlar. Ufuk sonsuz, deniz sonsuz, rüzgarlar tuzlu bedenimi ısıtıyor. Etrafta kimse yok, sen benden başka..Peki sen nerdesin?

İstanbul öyle büyük ki ama o kadar küçük ki benim için..hatırlıyor musun sana soru sorarken önümdeki arabaya çarptım. O da önündekine çarptı zincirleme kaza oldu bi anda. Zincirleme, bir bağlam, zorla bile olsa bir bağ. Sonra o önümdeki arabanın sahibi olan sesi titrek çocuğun ifadesini aldıktan sonra, erkek çocuğu gibi zabıtımı tuttum ve onlarla daha fazla vakit harcayamayacağımı söyleyerek maille diğer bilgilerimi atacağımı söyleyip yoluma bakmıştım, kamyon şöforü edasıyla, hatırlıyor musun? Bazen gerçekten kendimden bile korkuyorum ben çünkü içimde herşeyi halletmeyi öğrenmiş bir ben var, kırılgan yanımın yanı sıra. Öyle ki tespih çeker o yürek, küfür de eder, hırçındır da, hakkını yedirtmez de, kendini ezdirmez de, bir o kadar tatlı dilli olup her işini kolaylıkla yapabilir de yani racon denilen kelimeyi de bilir. İşte İstanbul yaptı bana bunu. 

Sen ne öğrendin bu hayatta? En sevdiğim ne oldu biliyor musun. Seninle arabada giderken dedim ya sana ben koca İstanbul'a sığmadım, upuzun yollara sığamadım, şu küçücük memlekette, kalbine sığı verdim ve çok mutluyum dedim. Sen bana arkadaşım dedin, sus dedin, onu dedin, bunu dedin...
Portakal suyu makineleri vardı eskiden ki hala var bazı kafelerde, böyle portakalı ikiye bölüp yarısını aparatın içine yerleştirirsin sonra böyle elle çevrilen mengeneyi döndürdükçe diğer aparat portakalın üstüne biner ve tüm suyunu çıkartır. Hiç acımadan, tek amacı suyunu çıkartmaktır. Ben nereye baksam, ne hatırlasam sanki heryere o portakal sıkacağından koymuşlar gibi biri kalbimin suyunu çıkartıyor acımadan. Dayanılmayacak bir durum değil ama saçmalıyor bu beden, bu akıl...

Dünya diyemez oldum, aklım gider, bayılırım; bunlar nedir, kime ne ifade eder? Tuzlu fındık boğzımda takılıyor, her sabah kırmızı ışığa kadar gittiğim yolda, surata benzettiğim o dağda, tarlalarda sen varsın. Çok ilginç ya. Bana biri deney falan mı yaptı? Her dakika senden bahseden bu dudaklar, mühürlendi sanki, her saniye senin varlığın için gülen bu gözler donup kaldı, aldığım her soluğu yarım alayım seninle daha uzun yaşayım derken, şimdi bitip tükensin diye uğraşıyorum. 
Apartman girişini boyayacaktım hani, nasıl kandırıldım, nasıl inandırıldım yalnız o değil benimde inanasım mı varmış ne? O kadar dedim kendime yapma, olmaz diye ama bütün işaretler sen gibiydi..Sanırım Allah beni kandırdı. 

Beni bırakır mısın artık. Bende seni bırakmak istiyorum. Çuval çuval incirler geliyor, sen aklıma her geldiğinde.
Bak aklıma yine ne geldi elini bile tutturmazdın sen bana, ayıp olur diye bende niye böyle davranıyor derdim, varmış her şeyin bir sebebi değil mi arkadaşım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder