Yanına yaklaştığındaki o çekici akım, o bitmesini istemediğin
merak ve arzu, nefesinin endişeden değil ona dokunmak istemenden kesilmesi,
öleyim artık, artık çok mutluyum dediğin andır.
Düşünüpte söylemediğin ne çok şey var aslında, o dolmuştaki koca popolu
teyzenin senden zorla yer istemesi , fazla besili olmasaydın, az yer
kaplasaydın diye içinden geçer laflar ya da 1 hafta 10 gün sonra aklına gelir
bir anda, keşke şöyle deseydim, böyle deseydim diye. Olan olmuş, geçen geçmiştir
her şey. Bu sadece minik bir örnek, keşke birer makine olsak ve bir daha aynı
şey başımıza geldiği anda kopyalayıp, yapıştırıverseydik laflarımızı yeri gelir
gelmez. Biz insanız, hiç düşünmeden konuşuruz bazen utanırız bazende beynimiz
donar ne diyeceğimizi bilmeden, seçemeden haklı olmamıza rağmen kelimeler
boğazımızda tıkanır, göz yaşlarımız yerinde isyan çığlıkları atar ve konuşurken suçlu durumuna düşeriz.

Sevilmek, sevmek nedir bence biliyor musun, her gece uyurken
yanındaki yastığı dikine yatırman, ona dönmen, iyi geceler demen, dua edip
ikiniz için uyuya kalman. Başın döner ve bir anda o uçsuz bucaksız düşlerine
dalarsın, sabah uyandığında, gözler tavana bakarken onu gördüm mü acaba rüyamda
diyip bir umut hatırlamaya çalışırsın, sonra gün ışığının rahatsız edici ama
bir o kadar yenilikçi gününe ayak basarsın, o günün gecesi tekrar gelecek ve
bir umutla yeniden uyanacaksın diye günü beklersin.
Çünkü hiçbir şey istenildiği gibi değil, dilekler tutulduğu kadar; yaşaması kolay değil, insanlar; çocuklar kadar saf değil, dualar artık o kadar içten değil, yaş ilerledikçe hayatı yaşamak için daha da zorlanacaksın, zorlandıkça iletişimsizleşeceksin, huysuzlanacaksın ve yakın arkadaşların huyusuuuzz, geçimsiz bir yaşlı olmuş, gençken ne kadar güzeldi, yüzü kadar ruhu da güzeldi diyecekler belkide.
Hata denirse yaşananlara ve bu hatalar içimizdeki güllerimizi tek tek koparırsa, avuçlarına dikenlerin batacağını bilsede koparan, bizim öleceğimizi bilerek mutlu olmasının, onun sadistliğinin, bizim saf güven duygumuzun eseridir. Ama hala kalbimiz atar, hep bir kelebek konar elimize, hep bir gün doğar içimizde, hala nefes alabiliyorsak ve ölmediysek ve hala gözlerimizi ayırıp ayırıp bu ne ya, ben ne yaşıyorum ya dediğimiz daha çok anımız olacak nefesimiz bitene kadar arkadaş.