31 Mart 2023 Cuma

Ben buradayım, ya sen?

 

Ne kadar çok sene geçmiş.. 

Tam 7 koca sene boyunca bir kez tuşa basıp kendimi anlatamamışım. Ben de herkes ve her şey gibi çok değiştim. Travmalar yaşadım, savaşlar verdim kendimce, beni hayatta tutmaya çalıştım. Terapiler aldım, çünkü kendi sorularıma tek başıma ya da yakın çevremle yanıt veremiyordum. 

Yanıtlar buldukça kendimi keşfetme yolunda devam ettim. Şu anda 40 yaşındayım. Kimine göre genç ve yolun başında kimine göre olgun ve çok yol almışım. 

Ne keşfettim kendimde dersen ben bu hayata faydalı olmak için gelmişim. İnsanları birbirine bağlamak, bağladığım insanların başkalarına bağlanmalarını ve büyük bir toplulukla hareket etmelerini sağlıyorum. Benim boyum, benim enerjim, benim gücüm, benim kalbim yettiğince de bu yolda devam edeceğim. 

Ben bir fırtına gibiyim, ben bir çöl sessizliğiyim, kumlarımın içinde binlerce canlıyı beslediğim. 

6 Şubat 2023'te çok büyük bir deprem yaşadık. Sonrasında ben daha da çok değiştim. Binlerce insanımız öldü, çok zor koşullarda göçük altında ölmeye terk edildi. Gözümün ışığı, içimin müziği de onlarla birlikte öldü. Nefes alıyorum, çaresiz kalıyorum, faydalı olmaya çalışıyorum, durmak istemiyorum. Sanki dursam dünya da duracak gibi geliyor. Sakinim, seriyim ve düşünceliyim. Sesimin enerjisini kaybetmediğime de şükrediyorum. Hala insanlarla konuştuğumda ne kadar enerjiksin, hayat dolusun diyebiliyorlar. Bu belki de beni dirençli tutuyor. Nefes alıyorum ve tadını çıkarıyorum. 

Deprem bir doğa olayı ve onunla yani doğayla yaşamayı öğrenmeye çalışmalıyız. Şehir planlarımız, evlerimiz, yaşam alanlarımız doğayla uyum içerisinde olmalı çünkü bizler doğanın bir parçasıyız. Bunu kabul etmezsek, depremde yaşadığımız gibi çok kötü sonuçlar doğabilir. Ayrıca doğayla uyumlu yaşarken insanların menfaatlerini göz önünde bulundurmaları ve insan hayatını hiçe sayarak hareket etmeleri yaşadığım en anlamsız ve hala anlam veremediğim sorundu. 

Bu dünyada çok fazla kötülük ve onun yanında çok fazla iyilik de var. Fakat dengeli değil. Bu dengesizlik masum insanların yaşamlarını etkiliyor. Bu etki kim ne yaparsa yapsın etkisini sürdürmeye devam ediyor. 

Benim şu anda içinde bulunduğum dramatik olayı anlatmaya çalışırsam, sadece vücudumla ve ruhumla ilgili konuşabilirim. 10 koca ilde olan çok şiddetli depremde binlerce insan hayatını kaybetti. Açlık, sefalet içinde çadırlarda, arabalarda, konteynerlerde ve bazı şanslılar da depreme karşı güvenli evlerinlerinde kalıyorlar. 

Ben hala 50 günün üzerinde zaman geçmesine rağmen doğduğum topraklara nasıl ayak basacağımı düşünüyorum. Bu düşünce aklıma geldikçe bastığım toprakta ayaklarımdan itibaren mum gibi eriyeceğimi düşünüyorum. Nasıl güçlü olurum, olabilirim bilmiyorum. Yıkılan evler, çehresi değişen sokaklar, denizin geri aldığı sahiller, çatlayan yollar, eskiden uçaktan indiğimde portakal çiçeği ve yaz meltemi esintinin beni karşıladığı hava artık yıkılan binaların beton, kayıplarımızın ölü kokularıyla bezenmiş. Ben nasıl bununla başa çıkabilirim bilmiyorum. 

Son 7 senedir teknoloji ve yazılımlarla ilgileniyorum ve hayalim doğduğum topraklara faydalı bir insan olarak dönüp orayı teknoloji merkezi yapmaktı. Tabi ki vazgeçmiş değilim hala. Gideceğim ve vazgeçmeyeceğim. Deneyeceğim eğer olmazsa denedim oldu ya da olmadı diyeceğim. 

Bak gördün mü hala planlarım var, hala umudum var, hala ne olursa olsun yaşamaya çalışıyoruz diyorum. Gözümün parlaklığı gitse de, içimde çalan müzik bitse de, müzik dinleyemesem de sesimin tonu bana kalmış. Demek ki milyonlarca yaşında olan bu dünya neler görmüş, ne kadar çok insan yaşamış ve onlar hayatları boyunca neler yaşamış. Bu da bizim hayatımız. Bu da bizim yaşamamız, görmemiz, deneyimlememiz ve yeni nesillere aktarmamız gereken öğretilermiş, deneyimlermiş, anılarmış, duygularmış. 


Senin Yaşın Bana Hep Genç...



15.11.2016 01:48 senin için yazdığım yazı güzel çocuk! 

Nerede yürüsen yürü, nerede olursan ol benim yaşamışlığım hep seni geçecek. Daha önce senin kadar isyan etmiş, mutlu olmuş, ağlamış ya da kahkahalar atmış olacağım mesela. Zamanında kendimi keşfettim zannedip dünyayı çözdüm ben diye etrafta gezerken yediğim sıralı kalp kırıklıkları ve güvendiğim insanların alışmadığım karakterleri benim hala bu yaşta bile hiçbir şeyi keşfedememiş olduğumu kanıtladı. 

Sen hep gençsin çocuk, hep mücadele edeceksin tek başına, önce hayattan korkmayacaksın yeri gelecek yılanın zararlı olduğunu bilmeyip onu boğacaksın. Sonra yani zaman sonra yılandan zehirli tavşan kadar zehirli insanların varlığı çevreleyecek seni, kendine güvenini yitirtenler olacak, her şeyini eleştirenler, yok o kadar da saçmalama diyenler olacak dut gibi kalacaksın. Epeyi bir zaman sonra bunları hazmedip, sen kendini destekledikten sonra, içsel çatışmalarından bıktıktan, çok kitaplar okuduktan, çok sohbetler ettikten, aynaların karşısında kendinle konuştuktan sonra, kendi kendinin ve gerçek dostlarının -ki ben bunu yıllar sonra ailem olduğunu farkettim- itekleyici gücüyle çekincelerinin üstüne gideceksin.

Hayat hiç sonucunu bilemediğin şeyler üstüne olacak. Bildiğini zannettiğin ama hayatın ve zamanın senden üstün olduğunu öğretecek sana. Yaşın o anlar için de hep genç ve hep taze olacak...öldüğünde bile benden yine genç olacaksın.

Hala öğreniyorum, hala şaşırıyorum, hala deneyimleyip, keşfediyorum. Yaşım şu anda 34 ve öğrendiğim Yeni bir şey var o da hayatta çok şey bilmeyeceksin. Çok tane senden olmayacak fazla yayılmadan birbirine ilişikli senelerden olacak. Bir işe odaklanıp en iyi, hatta aranılan olacaksın. Şu anda ben mesela hemen her şeyi biliyorum kendimce belki bir mimar ya da doktor olamam ama onlara bile yardımcı olabilirim. 

Keşke mimar ya da doktorun kendisi olabilseydim. Yani aşçı bile olabilseydim. 
Olamadım her şeyi bilmek yapabilmek adına çok işe girdim ve kendi kör düğümümü yaptım ve orada bir nevi boğuluyorum. Sen kendine üzülme çocuk hep kendi seviyenin eni ol.

Sevinçler , pişmanlıklar, duruşlar, yalan dolanlar, kocaman sevgi kucakları ve dünyevi ne varsa seni bekler ve seninle var olmak için can atar be çocuk. Keşke sen olup bu akılla yeniden başlasaydım hayata çok zor sen devam et ben sana yolları söyleyeceğim sen düşe kalka kendi kararınla ilerleyeceksin...




11 Haziran 2014 Çarşamba

Yalnız

Bazen yaşlar boşanırdı gözlerimden çünkü içim yanardı, kalbimin her yeri alev alev, bin defa kırbaç yemiş gibi paramparça, göğüsümden bağrıma kış günü yanan şömine gibi dumansız, kor gibi. Aciz, titrek, yalvarırdım neler oldu sana diye? Zaman sonra kor kül oldu, yandı yanmadı ama unutmadı, unutulmayan taşlaştı ben oldu, duvar oldu, geçitsiz kale oldu. 


Hayır'lı hayrımsın, korkmuyorum artık uçmaktan, elimi tuttun uçurdun beni uçsuz bucaksız gökyüzünde, uzaya çıkartmadın, olduğun kadarı gösterdin olabildiğince. Ne yalan duydum ne de riya, hep tamamdın bana. Ben tamam olamadım, o kadar kırmak için uğraştım ki seni ne kadar çabalasam taşlaşmış bedenim sana zarar vermeye kalktığı her an sana dokunduğumda pamuğa döndüm, kıramadım, şaşırdım. Şaşırdıkça ilgimi çekti seninle olmak, seni tanımak, tanıdıkça Allah'a yakınlığım arttı, isyanım azaldı, azaldıkça kendi dünyamda düzeni ve dengemi buldum. Ağladım da, sebebim içimdeki kötü yalnızlık benden kopmayı istemiyor diye, ağladım yalnızlık terk ediyor ve yalnızlık seni kıskanıyor, çekemiyor diye, yalnızlık beni çok seviyor, o bana ben ona çok alışmıştım diye. Aslında o kadar sade ve güzel ki yalnızlık seninle olmak benim en sevdiğim yalnız olmak oldu. Yalnızım seninle ve aslolan yalnızlık buymuş, biriyle yalnız kalmak. 

Ben o güzel gözlerindeki pırıltı olmalıyım, daha çok parlatmalıyım o gözleri, güldürmeliyim, sevmeliyim, bunlar ne kadar zor şeyler biliyor musun benim için, ne kadar uzun zaman, ne kadar emek, ne kadar uğraş çünkü ben unuttum her şeyi, nasıldı sevmek diye sorsalar bilmem neydi diye soruyla karşılık verecek kadar acizdim.


Ben hala bir hırçın olabilirim, ağlayabilirim ama bil ki sevgili hepsi duvarlarım yıkılıyor diye, nedir deprem bilirsin, iyisini de kötüsünü de bu en iyisi ve en güzeli. 


Ölenler için çok üzülmem ben, ölürken çok acı çekmedikleri sürece, ölmeye geldik sonuçta sebebi belli ama bize nasıl olacağı söylenmeyen. Düşüncelerim içinde yüzüyorum ve diyorum ki o kadar mutluyum ki ölsem gam yemem, ne bir bebek sahip olmadığıma üzülürüm, ne de bu dünyadan gittiğime, ne de sensiz kalacağıma, çünkü içimde sen, ruhumda sen, bende sen ve biliyorum ki seven ben ve en çok sevilen ben. 













24 Mart 2014 Pazartesi

Nefis

BAŞLA!
Nerede durursa o rüzgar, nerede su olursa karlar, nerede nefsimin mevsimlerini engelleyemezsem o zaman BAŞLA!

Kocaman bir adam nasıl olur da gözlerinin içini çocuk sevinci gibi parlatır, güldüğünde göz kenarları çizgi çizgi yaşanmışlıkların verdiği izlerle doldurur, işte o benim ömrümdür.

Ömür beklerken bitmez, zamanın nasıl geçtiğini merak ediyorsan bugünde bitti ohh be diyebilmen gerekir.
Yastığa konulan baş, sabahki hedefe uyandırmalıdır seni. Nefesin tatlı bir endişeyle dolup taşmalıdır ciğerlerine. Suya atılan taşın yaydığı mükemmel halkaların bir parçası olman gerekir. Seni daha mükemmele, kıyıdaki ıslak, verimli toprağa sürüklemelidir. 

Kuzeye doğru gidiyorum, taşlardaki yosun izlerini, kutup yıldızını izliyorum, toprakları kokluyorum, dört mevsim nerede yağmur düşerse üstüme taa ki Alpin Çayıları'na kadar yol tepeceğim. Uzanıp, saçlarıma düşen yağmurların müziğini dinleyeceğim. Çayır gözlerinin alacalı yeşili olacak, ben tam ortasındaki bebek olacağım, hep göz bebeğinin içindeki ben ve mutlu olduğum, uzanıp yanında dinlendiğim yanın. 

Ne yorucudur yaşamak belki hiç seni olmayanı için, hiç amaç yokken yastığının serinliğinde yatan için. Ben ki huzurunda rahat ettiğim, dualarımla melodiler mırıldandığım seninle olmayı seviyorum.

Duyuyorsun, görüyorsun, biliyorsun, hafızan ateşler gibi kor, nefsin kör, ne savaşın var geçmişe dair, ne tereddütün geleceğin için. Netsin kendince ama ya söylemediklerin, söyleyemeyeceklerin, söylemediklerim ve söyleyemeyeceklerim? Ruha mühür atar zaman, o zaman ki dillendiremezsin içindekileri, kırılır diye.

Öyle masum ki insan istekleri kendince, ama ihtiyacı vardır ve sonuna kadar, olana kadar ister durur. İstediğindeyse hep faka basar. Basıldı mühüre de faka da, artık bir şey istemiyorum ben, sende isteme herşey olacak ta ki ne zaman istemediğimiz zaman.


Ben bir benim bütün insanlar gibi, meclisten içeri olanlar gibi nefsini tutamayanlar gibi...Seninle tutuyorum ve seni istemiyorum.






20 Ocak 2014 Pazartesi

Hıdır

Aşk var mı? Ben inanmam ona hemde hiç...

Ne zaman ki 13 kat asansörden çıkmadan önce beni sevdiğini söylemedin işte o zaman yine yalnız kaldım ve her katta 1'er sene daha yaşadım yapayalnız...

ilk sene kabuk bağladım yine, 4'te ben bir hiç olduğumu ve hiç olarak ölmem gerektiğini hatırladım..5'te inandığım varlığa yine benimle dalga geçtiğini düşünerek kendime ona inandığım için, onun dalgasını yaratmasına mahal verdiğim için isyan ettim, haykırdım neden beni yarattın diye.. 8'de ışık sönse ve korkudan sığındığım sen olsaydın da yok olmasaydın diye hayal kurdum, sessizce... 10'da atlatırsın üzülme, bu bir girdapsa, en fazla yine boğulacaksın ama ölmeyeceksin dedim kendi saflığıma.. 11'de uçurumdan atladı tüm organlarım, tıpkı başımı döndürmene izin verdiğim sana olan kifayetsiz sevgi gibi... 12'de daha geç değil derken 13. kata geldim...koca kapılar açıldı ve dünyaya tekrar döndüm güzellik uykusundan..

Sonra mesaj denilen bol uydulu, bol dijital, bol teknolojik bir haber geldi ve beni tekrar uyuttun ama içimdeki ben tekrar uyandı o 13 katta, 13 ayrı yılda, karamsar ve yalnız olmaya mahküm olduğunu düşündüren ben.

Yalnızlık Allah'a mahkumsa; aşk, sevgi, önemseme adı her neyse, insanları Allah'tan farklı kılan şey, insan bünyesiyle neden bu kadar acımasız oynar ki?

Sen belki hala uykundasındır ve hayal aleminin pembemsi yumuşaklığında dakikaların geçiyordur...ben 13 sene daha yaşlandım kendi paranoyam yüzünden. Bu kadar keskinleştirmeseydi hayat keşke beni, daha çok umursamaz ve daha az düşünür olsaydım en ince ayrıntılarını hayatın..Benim adım Hıdır işte o kadar..

24 Aralık 2013 Salı

Eşsiz Masal



Kifayetsizle başladığım hayata bir anlam katmaya çalışma çabalarım devam etmekte. Yol aldığım kilometreler kimilerine göre özgürlük kimilerine göre huzur arayışımın bir parçası. Öyle büyük şahsi ve çevresel bir güce ve kitleye sahibim ki herhangi bir insana hayatımı verseler yoğunluğundan küt diye düşer bayılır.


Bazen o tatlı dilli güler yüzlü kız bir anda engereğe dönüşebilir. Bu dönüşüm o kadar ani olur ki karşıdaki kitle de nereden geldiklerini şaşırabilir. Laf olsun da kendimi öveyim veya yereğim diye değil bu cümleler bende herkes gibiyim.


Kulağımda çınlayan dış sesleri dinlerim çünkü herşeyin Allah'ın bir işareti olarak görürüm. Bir ses duydum geçenlerde o kadar güçlü geldi ki kulağıma beni kilometrelerce uzağa sürükleyebildi. Kimdi, neydi, nasıldı hiçbir fikrim yoktu. Tek varolan ben ve sesti. Öyle ki baksam belki de hayatın aşkı olacaktı ama dönmedim ve bakmadım. Sadece sesten gelen mesajı uyguladım.


Ne diyordu ve mesaj neydi bana kalsın ama o ses beni buldu desem? Kilometrelerce öteden, binlerce anının, insanın arasından yine kendini belli etti ve peşimi bırakmadı desem ne dersin arkadaş? Verilen mesaj o kadar etkiledi ki beni nerden geldiğimi, ne yaptığımı şaşırdım değerinden. Değer verilesi ve şans verilesi gereken biridir belki. Hala ulaşmaya çalışıyor, bazen yakaladığını zannediyor ama benim onun her anını didik didik sentezlediğimi bilmiyor.


Belki de bunların hepsi eşsiz bir masaldır ve ben bu masalda yaşamak isterim. Rollerin kendince ònemi farklı ve büyüklü küçüklü olabilir ama ben şu anda sadece etrafa bakan bir ağacım sahnenin tam ortasında. Dallarıyala, yapraklarıyla sahneyi üç yüz altmış derece izleyenim. Biri gölgemde serinlemek için gövdeme yaslandı. Ya sıkılıp gidecek ya acıkıp meyve yiyecek ya dalımdaki yılan boynuna dolanacak ya da işte tam burda masal başlar ama nasıl?



28 Kasım 2013 Perşembe

Anadan Üryan

Kendi kendine dialoglarla geçiyor tüm zaman.. Bir daha öyle demeyeceğim, bir daha şunu yapmayacağım, bir daha kendimi düşüneceğim, bir daha asla demeyeceğim, kararımın arkasında durup güzellikler için dualar edeceğim, dua değil belki de hayal kurup gerçekleştireceğim diye ne laflar ederim ben hep kendime, sen kendine edersin. Ne gecesi vardır, ne gündüzü ne de dakikası vardır dileklerin ve temennilerin.

 Yalnızsındır diye tekrar tekrar konuştuğun sen, aslında hiç yalnız değilsindir. Binlerce ruh ve enerjinle gezersin aurandaki renklerle. Tek bir dileğim vardı hep kendimi kötü hissetiğimde niyette bulunduğum. Yeni baştan yaşayabilirsin, yapabilirsin, savaşabilirsin dileğiydi bu. Ama hiç aklıma gelmedi yeni baştan başlamanın bu kadar meşşakatli olabileceği, bana bu kadar zor gelebileceği tek kişilik yatağın, minik bir odada kendinle kalmanın, yeni insanlara kendini anlatmanın bu kadar ağır gelebileceğini, üçüncü kez yeniden başlarken hissediyorum. Ne zaman ki durdum ve kendime bakmam gereken bir kitap okudum o zaman anladım benim göz bebeğimin bana hiç yalan söylemediğini. Ne keşfedilmesi gereken kömürlerin içindeki bir pırlantaydım, ne de bir peri, büyüsüyle dünyayı değiştirecek; ben o kadar sade ama o kadar zenginlik içerisindeydim ki ellerimdeki akışkan hayatın farkında değildim, ölüyordum. Günlerim geçiyor ve ölüyordum. Peki dedim kendime, nerede duracağını biliyor musun, neler yapabileceğini, sükunetinin zamanı geldi mi diye sordum beni bana. Hayır dedi gözlerim, daha sükunet vakti değil, hala koşma zamanı devam ediyor. Kendini buldun şimdi hayatta kendi parçalarını kalıcı şekilde bulma zamanı. Zamanın savurduğu bir çocuk değil, her şeyin farkında olan olgunumsu sensin artık dedi ben bana. 


Simlerin havada pırıl pırıl uçuştuğu çok güzel bir yoldayım. Anılar denilen şeyler tekrar baştan yazılmaz ama yeniden üstüne daha güzel anılar yaşanabilir son gidilen mekanlarda. Ne istersen, ister mutlu ol herkesle, ister özel ol tek başına fark etmeyecektir zaman, sen farkedeceksindir ve gerektiği gibi olacaktır anıların.


Rüzgarın savurduğu, ateşlerin kavuramadığı, yağmurların eritemediği, soğukların donduramadığı oldum hep. Bu kural bende hep vardı, ben hep kaçabildiğim kadar kaçtım stresten, hüzünden, laftan, korkulandan..Ne çok mutlu olduğum yerde kalabildim bozulur diye kaçtığım ne de kendimi göz yaşlarımla boğulduğum yerde bekledim. Ben hep devam ettim ve devam edeceğim, benim nefes aldığım hayatta. Yeni macera peşinde değilim, hak edilen şeyin peşinde de olmadım acizler gibi. 

En sevdiğim neydi biliyor musun arkadaş, en sevdiğim dileğimin saflığı ve kendine olan öz güvendi. Yeniden başlamak, anadan üryan, kimsenin belki göze alamadığı riskleri göze almaktı. 


Göz bebeklerim yalan söylemedi hiç bana, başkaları kadar da bayağı da değil, bendi ve bana hep beni sevdiğini söyledi hemde ölene kadar..